Türk hukukunda arabuluculuk
Abstract
Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemlerinin (Alternative Dispute Resolution – ADR) geçmişi, günümüzden 4000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu yöntemlerden biri, AngloAmerikan hukuk siteminde doğup, Kıta Avrupası ülkelerine yayılan ve nihayet Avrupa Birliği (AB) düzenlemelerinde de yer bulan arabuluculuktur. Dünyada en hızlı gelişen alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olan bu yöntem, klasik uyuşmazlık çözüm yöntemleri olan dava açma ya da tahkime göre daha farklı bir usuldür. AB’de başlangıçta kuşku ile yaklaşılan bu yöntemin zamanla Birliğin temel amaçlarından olan adalete erişimi kolaylaştırdığı fark edilmiş ve bu alanda çalışmalara başlanmıştır. 2008 yılında, AB bünyesinde 2008/52 EC Sayılı Medenî ve Ticarî Uyuşmazlıklarda Arabuluculuğun Uygulanmasına Dair AB Direktifi (Directive 2008/52/EC of the European Parliament and of the Council on Certain Aspects of Mediation in Civil and Commercial Matters) kabul edilmiştir. Amerika ve AB düzenlemelerine konu olan arabuluculuk
müessesesi etkisini Türk hukukunda da göstermiş ve 07.06.2012 tarihinde kabul edilen 6325 sayılı Hukuki Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanunu (HUAK) 22 Haziran 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu bildirinin amacı, öncelikle, Türkiye’de neden arabuluculuğa ihtiyaç duyulmuştur, kimler
arabulucu olabilir, arabuluculuğa elverişli konular nelerdir, arabuluculuğa ne zaman müracaat edilebilir, arabuluculuk nasıl sona erer gibi soruları yanıtlamaktır. Daha sonra arabuluculuğa ilişkin olarak uygulamada karşılaşılan sorunlara değinilecek ve çözüm önerilerinde bulunulacaktır.