De Stijl hareketinde iki boyutlu sanat objesinden üç boyutlu yapıta dönüşüm
Özet
Art and architecture are disciplines that share a common goal and similar formal principles. With the return of these partnerships, the architects did not hesitate to emulate and collaborate with other disciplines when necessary, but also blended their own methods and knowledge. Looking at the 20th century De Stijl period, the painter Piet Mondrian and the artist Theo van Doesburg abstracted concrete objects and reduced them to their formal concepts. In the following processes, the paintings were reinterpreted and
turned into spaces. Leading architects of the period such as Gerrit Rietveld, Mies van der Rohe, Le Corbusier and Frank Lloyd Wright also created their own works by emulating space and abstract painting with semantic and functional concepts. This process involves the creation of the new knowledge and concrete work that the designers produce as a result of their subjective interpretation of the concepts they reach with abstractions and the concepts they deal with. As a result of the search for expression, architects can transform their ideas into a work through abstraction inspired by abstract art, as well as present their own work by emulating an architectural work. While trying to create a work, inspiration, influence and similarities in art and architecture are a possible process. Such influences contribute to the originality of the architects by adding their own interpretation. Today, designers and architects are unaware of the conceptual basis of the works they emulate and produce. The fact that they do not attach importance to the creative thinking and questioning process required to produce original designs causes not enough original works to emerge. Within the scope of this article, it is suggested to complete the processes such as the architect's own abstract thinking, understanding the architectural infrastructure from
the structures of master architects in the literature, along with the proposed method and course content for architectural undergraduate education. In this way, it is thought that students will contribute to the creation of original works as an architect after graduation and that a natural process such as emulation does not turn into imitation. Sanat ve mimarlık, ortak hedefi ve benzer biçimsel ilkeleri paylaşmakta olan disiplinlerdir. Bu ortaklıkların getirisiyle beraber mimarlar gerektiğinde diğer disiplinlerden öykünmekten ve işbirliğinden kaçınmamış, kendi yöntem ve bilgilerini de ekleyerek harmanlamışlardır. 20. yüzyıl De Stijl dönemine bakıldığında ressam Piet Mondrian ve sanatçı Theo van Doesburg somut objeleri soyutlayarak biçimsel kavramlarına indirgemişlerdir. Sonraki süreçlerde resimler tekrar yorumlanarak mekâna dönüştürülmüştür. Gerrit Rietveld, Mies van der Rohe, Le Corbusier, Frank Lloyd Wright gibi dönemin önde gelen mimarları da anlamsal ve işlevsel kavramlarla mekan ve soyut resimden öykünerek kendi yapıtlarını ortaya koymuştur. Bu süreç, tasarımcının soyutlamalarla ulaştığı kavramları ve ele aldığı kavramlara yönelik öznel yorumlamaları sonucunda ürettiği yeni bilgiyi yani somut yapıtı oluşturmayı içermektedir. İfade arayışı sonucunda mimar, soyut sanattan esinlenerek soyutlama yoluyla fikirlerini yapıta dönüştürebildiği gibi mimari bir yapıttan öykünerek kendi eserini de ortaya koyabilmektedir. Bir yapıt yaratma çabası içerisindeyken, sanat ve mimarlıkta esinlenme, etkilenme ve benzerlikler olası bir süreçtir. Bu tür etkilenmeler mimarın kendi yorumunu da katarak özgünlüğe ulaşmasında katkı sağlamaktadır. Günümüzde birçok tasarımcı ve mimar öykündükleri ve ürettikleri yapıtların kavramsal altyapısından habersizlerdir. Özgün tasarımlar ortaya koyabilmek için gereken yaratıcı düşünme ve sorgulama sürecine önem vermemeleri ortaya yeterince özgün yapıtların çıkmamasına sebep olmaktadır. Bu makale kapsamında, mimarlık lisans eğitimi için önerilen yöntem ve ders içeriği ile birlikte, mimarın kendi soyut düşünme, mimari altyapıyı literatürdeki usta mimarların yapılarından kavrama gibi süreçlerin eğitim hayatında tamamlanması önerilmektedir. Bu sayede öğrencilerin mezun olduktan sonra mimar olarak özgün eserler vermesine ve öykünme gibi doğal bir sürecin taklide dönmemesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.